İnsanlığın var olduğu tarihten bu yana düşünme ve öğrenme arasındaki bağlantıyı açığa çıkarmak adına birçok araştırma yapılmıştır. Yapılan bu araştırmaların sonucunda insanların algılama, düşünme ve öğrenme yöntemleri arasında birden fazla farkın olduğu ortaya çıkmıştır. Bu farkların en önemlisi, her bireyin beyin yapısının farklı şekillerde algılama ve öğrenme sistemine sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Bakıldığında, bireylerin zihninde yaşadıkları olay veya durumlarla ilgili hissedilen duyguların, görüntülerin veyahut seslerin ön plana çıktığı görülür. Bu durumda bireyler, yaşanılan bu olayları kendilerinde ön plana çıkan yanlarıyla algılar ve en önemlisi zihinlerinde tekrar canlandırır. Bilgiyi meydana getiren unsur ise zihindeki olaylarla ilgili düşüncelerimizdir. Her birey kendine özgü anlamlandırma ve yorumlama yeteneğine sahiptir. Bu, bireylerin öğrenme ve hatırlama mekanizmalarının farklı olmasından kaynaklanmaktadır. Bireylerin öğrenme ve hatırlama mekanizmalarını yani beynin nasıl öğrendiğini bilmeleri, öğrenmelerini kolaylaştırır. Böylece hatırlamanın çok daha sağlam zemine oturtulması sağlanır.
Beynimizin orta beyin kısmında bulunan hipokampus hafızanın merkezi konumundadır. Bilgilerin kalıcı hafızaya geçip geçmeyeceğine karar veren bölümdür. Beyin, yalnızca uyanıkken değil, uyunulan sürede bile bilgi toplamaya devam eder. Bu bilgiler hipokampusta saklanır. Saklanılan bu bilgiler kısa süreli belleğe ya da bilinçli olayların gerçekleştiği çalışan hafızaya gönderilir. Kısa süreli bellekte bu bilgiler otuz dakika kalır. Eğer bireyler isterse bu bilgi uzun süreli belleğe aktarılır ve burada kalması için “yirmi dört saat” içinde bu bilginin tekrar edilmesi gerekir.
İlgi duymadığımız, önemsemediğimiz, merak etmediğimiz olaylarda beyin kayıt işlemini gerçekleştirmez. Bu durum duyguların harekete geçirilmemesinden kaynaklanır. Duygular uyandığında ise hipokampus hareketlenmekte ve kortekse kayıt tamamlanmaktadır. Korteks dediğimiz kavram, beynin merak eden, düşünen, konuşan, öğrenmenin, zekanın, hafızanın oluştuğu bölümü teşkil eder ve kapasitesi sınırsızdır. Dış dünyayla sürekli iletişim halindedir. Bireyin dikkatini çeken, önemsediği, merak ettiği bilgiler böylece hipokampus aracılığıyla beyin korteksi üzerine kaydedilmektedir.
Bilgiler hafızamıza nasıl yerleşir dediğinizi duyar gibiyiz. Bunun iki farklı yolu vardır. Birincisi bilgiler okuyarak, dinleyerek ya da ezber yaparak hafızamızda yer edinir. İkincisi ise kendiliğinden keşfedilerek, denenerek öğrenilir. Bu öğrenmelerin ilki sol beyni çalıştırırken ikincisi sağ beynin aktif olarak kullanılmasını sağlar. Her ikisinin aynı zamanda kullanılması öğrenmeyi daha etkili kılmaktadır. Bu sebeple günlük hayatta birini köreltmek yerine bu iki parçanın da aktif kullanılması gerekmektedir.
Peki neden beyin temelli öğrenme önerilir? Gelin, birlikte inceleyelim.
Beyin temelli öğrenme, bireyin bilgiyi hazır almasından ziyade kendisinin çabalayarak aktif bir şekilde almasına ortam sağlar. Geçmiş yaşantılarla ilişkilendirilerek beynin aktif tutulması; bireyleri düşünmeye, araştırmaya, yeniliğe sevk eder. Böylece beyne dayalı öğrenmelerde karar noktasında beynin doğası göz önünde bulundurulur. Beynin yapısı bilindiğinde, tüm bireylerin öğrenme becerileri artış sağlar. Bu sayede bireyler beyni anlayarak, yapı ve işlevlerini aklında tutarak öğrenme kabiliyetini çok daha rahat yönetme imkanına sahip olacaktır.
İnsan beyni, eş zamanlı olarak çalışır. Bu beynin paralel bir işlemci olmasından kaynaklıdır. Duygu ve düşünce gibi farklı işlevler beyinde aynı zamanda işlem görür. Öğrenme de diğer fizyolojik olaylardan bir tanesidir. Bunu kolaylaştırmak veya zorlaştırmak bireyde başlayıp biten bir durumdur. Ve beyin, öğrenme yoluyla kendisine ulaşan verilere sürekli anlam yüklemeye çalışmaktadır. Anlam yükleme, örüntüleme yoluyla olur. Beyin, bir bakımdan etrafındaki örüntüleri ortaya çıkarmaya çalışan bir sanatçı gibi emek verir. Etkili bir öğrenme için anlamlı ve birbiriyle ilişkili bir örüntü oluşturmak son derece önemlidir. Öğrenme, kasıtlı ve kasıtsız süreçlerden oluşur. Bir öğrenme ortamında bilinçli olarak farkına vardığımız şeylerden çok daha fazlasını öğrendiğimize çoğu zaman tanık oluruz. Bu beynin öğrenmeye son derece açık olduğunu bizlere kanıtlar.
Ve son olarak… Hiçbir beyin diğerine benzemez. Tıpkı parmak izlerimiz gibi…
Her şeyden önce bilmemiz gereken en önemli şey beynimizin benzersiz olduğudur. Doğru yerde, doğru zamanda, doğru bir beyin kullanımıyla öğrenilemeyecek hiçbir bilgi yoktur.
TED Eskişehir Koleji Özel Anadolu Lisesi
Psikolojik Danışmanı ve Rehber Öğretmeni
ECE SEVİNÇ